ARADA DEREDE BİR KÜLTÜR: İSLAMİLEŞME

ARADA DEREDE BİR KÜLTÜR: İSLAMİLEŞME



MEHMET AHMET BÜLEZ



Ankara, 2017



ARADA DEREDE BİR KÜLTÜR: İSLAMİLEŞME


Mehmet Ahmet BÜLEZ


ÖZET
1979 yılı başında güçlü bir kitle hareketi nefret edilen İran rejiminin başı olan şah Riza Pehlevi’yi devirdi. İşte bu hareketin başına Şii dinciler geçti, sürgünden dönen Ayetullah Humeyni’yi iktidara getirdi. Son bir yıl içerisinde, birçok kitle yürüyüşleri olmuştu ve 9-10 ve 11 Şubat kitle hareketleri ayaklanmaya dönüşmüştür. İran şahı, 1941’de İngiliz ve Amerikan yetkilileri tarafından tahta oturtulmuştu. Ancak bir ara başbakan Mussaddık tarafından iktidardan uzaklaştırılan şah, 1953’te CIA’nın desteklediği bir askeri darbe ile yeniden iktidara getirildi. O tarihten bu yana 1978’te 34 milyon olan nüfusa ordu, siyasi polis SAVAK ve işkence yoluyla acımasız bir diktatörlük sürdürdü. Şah rejimi bir avuç zengin ve sonradan görme bir çevrenin lüks yaşamı ve kitleleri hor görmeleriyle, yoksulluk içinde kıvranan kitleleri sürekli bir şekilde kışkırtıyordu. Şii önderler, rejim tarafından muhalefete itilmiş olduğu için kitleler üzerindeki etkilerini arttırıp, bir önderlik oluşturarak camilerde ve sürgünde çalışmalarıyla iktidarı ele geçirmek için fırsat kolluyordu. Şaha, siyasetine ve onun arkasında duran, şahın iplerini elinde tutan ABD emperyalizmine karşı kitleler, 1978 başından itibaren büyük yürüyüşlerle tepki gösterdi. Yürüyüşler, ordu tarafından, bazen tank ve helikopterler de kullanılarak kanla bastırıldı. Ardından SAVAK devreye girip, tutuklama ve işkence yoluyla işi tamamlıyordu. Bütün kanlı baskıya rağmen kitle yürüyüşleri devam ettiği için sonunda şah Ağustos 1978’de, Haziran 1979’da seçim yapılacağı sözünü vermek zorunda kaldı. Hatta Eylül 1978’de başbakanı değiştirmek zorunda kaldı. Ama kitlelerin istekleri, özellikle de siyasi olanları yani ifade özgürlüğü, on binleri bulan siyasi mahkûmun serbest bırakılması, SAVAK’ın dağıtılması ve daha önemlisi şahin iktidarı terk etmesi hiç kayda alınmadı.

Yasaklara rağmen kitleler, yürüyüşlerini sürdürdü. İlk zafer, yasaklanmış 17 örgütün açıkça ortaya çıkması oldu. 7 Eylül’de ise bilinen isteklere, tutuklandıktan sonra ülkeyi terk edip 15 yıl boyunca sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni’nin ülkeye geri dönme hakkı eklendi. Humeyni, Şii lider sıfatıyla şahın en büyük muhalifi idi. Humeyni sürgünden “İslam’ı bir cumhuriyet” için yürüyüşlerin devam etmesi çağrılarını sürdürüyordu. Solda ise Ocak’ta İran Komünist Partisi TUDEH, laik Halkın Fedaileri ve İslamcı Mücahidin örgütlerinin çağrıları sonucu, kitlesel sol yürüyüşler düzenlendi. Ancak solun açıkça yaptığı bu kitle gösterileri, Ayetullah Humeyni’nin büyük boy resimlerinin arkasında oluyordu. Humeyni geri döndüğünde, bir devrim için gelmemişti. Bu nedenle dini önderlerin ve İslamcı militanların desteğiyle yeniden kendi çizgisinde bir düzen oluşturdu.


Anahtar kelimeler: İslam, İslamileşme, İran, Şah, İran Devrimi, İran’da Kadının Yeri.


GİRİŞ
1979 Devrimi genel olarak İslam, özelde ise İran tarihinde birçok “ilk”i bünyesinde barındırmaktadır. Birincisi, İslam tarihinde ilk defa bir yönetim çok geniş katılımlı halk hareketi sonucunda el değiştirmiştir. Halkın yönetime bu denli geniş bir biçimde katılması, İslam dünyası açısından önemli bir gelişmedir. Bu süreçte üretim sektörünün devreye girmesi (sendikal hareket ve genel grevlerle) Pehlevi idaresini adeta felç etmiştir. Ayrıca, değişik meslek kesimlerinin de muhalefet saflarında yer almasıyla Şah yönetiminin “yönetemezlik krizi” derinleştirilmiştir. Devrimin ikinci ve belki de en farklı ve şaşırtıcı özelliği ise, din adamları (ulema) önderliğinde bir hareketin mevcut siyasi rejimi devirmesi ve akabinde iktidarı ele geçirmesidir. Ulemanın güncel siyaset dahil, toplumsal konuların çoğunda müdahil olduğu, görüş belirttiği, halkı yönlendirdiği, mevcut rejimi suçlayarak tavır aldığı ve hepsinden de öte, yeni bir yönetim modeli ortaya koyarak, iktidar alternatifi olduğuna halkı ikna ettiği, sonunda başarıya ulaşarak bu modeli hayata geçirdiği bir örnek ya da benzeri örnekler İslam dünyasında çok nadir görülmüştür. Velayeti Fakih modelinin temel yaklaşımı, “siyasi yönetimin meşruiyet temelini” hem halka, hem de İslam inancına yaslamasıdır. Daha önce din adamları, siyasi önderler olarak ortaya çıksa da, bu hep sınırlı kalmış, ulema devletin başına hiç bir zaman geçmemiştir. Bu model, klasik “İmamet” ve “Beklenen Mehdi” inancına dayanan Şii siyasi düşüncesinden ve bin dört yüz yıllık Şii siyasi pratiğinden farklıdır. Daha önce iktidarların baskı ve zalimce uygulamalarındaki artışın, Mehdi’nin dünyaya gelmesi için gerekli olduğunu öncüleyen Şii siyasi düşünce, en azından Ayetullah Humeyni nazarında terkedilerek yerini, İmamın yokluğunda ulemanın yönetiminin meşru olduğu inancına bırakmıştır. Ayetullah Humeyni’ye göre, İmam’ın yokluğunda illa adaletsizliğin artması ve sonuç olarak İmam’ın beklenmesi gerekmemektedir. Bunun yerine İmam’ın gelişini kolaylaştıracak ve kısmi de olsa adaleti tesis edecek ulema önderliğinde bir yönetimin kurulması pek ala mümkün olabilecektir. İran’daki Şii dindar kesimlerin kitlesel halde devrimci sürece katılmalarının gerisinde yatan neden budur. Bu aynı zamanda farklı ulema gruplarının birbirleriyle kıyasıya çatışmaya düştüğü alandır. İran’da devrin önde gelen âlimlerinden Ayetullah Şeriatmedari’nin devrime karşı koyuşunun gerisinde bu reformcu düşünceye başkaldırı yatmaktadır.


İran Devrimi Ve İslamileşme
İslam, İslamiyet veya Müslümanlık (Arapça:  الإِسْلاَم (yardım-bilgi) / El-İslam), tek tanrı inancına dayalı en yaygın Semavi dinlerden biridir. İslam, peygamberi Hz. Muhammed aracılığıyla 7. yüzyılda ortaya çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. İslam dinine inanan kişilere iman etmiş, inançlı anlamında mümin veya Allah'a teslimiyet gösteren anlamında Müslüman denir. Zaman zaman gayrimüslim kaynaklarda tercih edilen Muhammedîlik veya Muhammedizm tanımlaması Müslümanlarca kullanılmaz.

İran’daki İslam Devrimi bir gecede olup bitmiş gibi anlatılsa da aslında uzun bir sürecin parçasıdır. Humeyni %98 oy alarak başa geldiği için dışarıdan bakıldığında İran Devrimi aşırı sağcı eğilimin popülerliği gibi görünse de, aslında insanlar Humeyni’ye şeriatla yönetileceklerini düşündükleri için değil, halkın nefret duyduğu şahın en sıkı muhalifi olduğu için oy vermiştir. Amerika ve İngiltere’nin şahı avucuna alması Humeyni’nin popülerliğinin güçlenmesinde büyük rol oynar.

Arabanın icadı ile birlikte, 1900’lerden başlayarak, her gün artan bir önemle, petrol dünyanın en çok talep gören kaynağı olmaya başlar. Petrol 1950’lerde dünya düzenine yön veren bir kaynak olur. Zaten sıcak denizlere inmeye kararlı olan Rusya ile denge savaşları sebebiyle İngiltere’nin yüzyıllardır İran üzerinde gözü vardır. Petrol çağı İran’ın önemini iyice pekiştirir çünkü İran, Kanada’dan sonra dünyanın en büyük 2. petrol rezervlerine sahiptir. 1920’lerden itibaren Amerika ve özelikle İngiltere ülkenin idaresini perde arkasından yönlendirmeye başlar. Aslında şah ülkesini seven ve modern çağa taşımaya çalışan bir adamdır ama iktidarını korumak için Amerika ve İngiltere ile ilişkileri iyi tutmaya mecburdur. Şah’ın aldığı bazı, İngiltere ve Amerika lehine kararlar İran’ın çıkarlarını gözetmeyince Şah’ın halk arasında popülerliği zayıflamaya başlar. Daha sonra işler iyice sarpa sarar. İktidarını korumak için daha fazla İngiltere ve Amerika’ya yaslanır, karşılığında verdiği imtiyazlarsa halkın gözünde şahın otoritesini daha fazla zedeler ve bir kısır döngü başlar. Ancak, gün gelip halk ayaklandığında arkasını yaslandığı devletler orada yoktur ve şah düşer. Bütün olanlar da şahın en güçlü muhalifi Humeyni’yi karşı akımın lideri yapar ve aslında Humeyni’nin vizyonuna katılmayan ama şahı göndermek isteyen herkesin Humeyni’nin adı altında birleşmesine sebep olur.

1921′de Kaçar şahının bir darbe ile devrilir, yerine asker kökenli Rıza Pehlevi gelir. Rıza Şah Pehlevi ilk 2 sene ülkeyi perde arkasında kukla bir başkanla yönetir. 1923 yılında başbakan, 1925 yılında ise İran Şahı olur ve böylece Pehlevi Hanedanlığı kurulur. Rıza Pehlevi yüzünü batıya dönmesi ile bilinir. Çeşitli devlet liderleri ile çok yakın ilişkiler kurar. Ülkeyi modernleştirmek gibi bir büyük emeli vardır. Atatürk’e hayrandır ve Türkiye’nin reform sürecini kendine örnek alır. Kıyafet reformu başta olmak üzere bir sürü devrim yapar. Sanayileşme, demir yolu taşımacılığı yapımına ve yüksek öğretimin gelişimine katkıda bulunur. Ancak Şah’ın karizması Atatürk’ün karizması gibi kitleleri arkasına almaya yetmez ve reformları geri teper. Bu sefer baskıya başvurur. Bu sebeple İranlıların hafızasına eli maşalı şah olarak kazınmıştır.
                                   

Görsel 1. Rıza Pehlevi ve Atatürk.

                                                            

Tüm fikir ayrılıklarına rağmen, sağcısı solcusu, şahın ülkenin çıkarlarını kötüye kullandığı düşüncesinde birleşirler ve ortak amaçları şahı iktidardan indirmek olur. Şahın kimseyi yanına çekemediği bir ortam oluşmuştur. Öğrenciler yeniliklerin daha hızlı ve agresif olmasını isterken, muhafazakarlar yapılan reformların geri dönülmesini ister. Aslında şahtan kaynaklanan memnuniyetsizlikleri taban tabana zıt olsa da, iki taraf da memnuniyetsizlik esasında birleşirler ve şahı indirme davasında sağcısı solcusu fark etmeksizin sokaklardaki direnişte yan yana savaşırlar.
Şah’a karşı muhalefet giderek büyür. Şah karşıtı büyük gösterilerden ve grevlerden ekonomi korkunç etkilenir. Bu da protestoların şiddetini arttırır. Tedirgin olan şah giderek saldırganlaşır. Şahın 1957 kurduğu Savak isimli gizli güvenlik teşkilatı protestoculara işkence etmeye, öldürmeye başlar. Savak İran tarihinin en çok korkulan ve nefret edilen örgütü olmuş, artık şah halkının gözünde bitmiştir. Kontrolün elinden çıktığını hisseden Şah 1978’de sıkı yönetim ilan eder. Sokakların iyice kızışmasından korkan Şah, ortalığı biraz yatıştırmak için muhalefet liderini iç işleri bakanı yapar. Ancak bu çok geç kalınmış bir adımdır.

                                           
Görsel 2. 1978 İran İslam Devrimi.
                                                        

Şah, 16 Ocak 1979’da artık insanların sesini bastırmadığını görünce İran’dan kaçar. Bunun üzerine Humeyni İran’a geri döner. Yıllardır sürgünden şahın devrilmesi için çağrı yapan Humeyni İranlılarca heyecanla karşılanır ancak insanlar zaten amaçları olan şahın indirilmesi gerçekleştiğinden Humeyni’nin yeni konjektürde aktif bir rol üstlenmesini beklemez. Zaten Humeyni de artık 76 yaşındadır, danışmanlık gibi daha pasif bir rol almasını beklenir. Ama 1 Şubat 1979’da televizyonda yabancı etkilerden uzak ve İslam’a sadık bir İran istediğini, ayrıca bundan sonra yönetimi kendi belirleyeceğini ilan ederek İran İslam Devrimi’ni gerçekleştireceğini işaret eder. 1 Nisan 1979’da referandum sonucu İran, resmen İslam Cumhuriyeti haline gelir sonra da Aralık 1979’da ülke teokratik anayasayı ve Humeyni’nin dini liderliğini onaylar. Beni Sadr cumhurbaşkanı seçilir.

                                         
  Görsel 3. Humeyni’nin ülkeye geri dönüşü.
                                               


İslamcılık ve Kadın
İslamcı ideoloji, cinsler arası eşitliği reddeden ve cinslerin farklılığını meşrulaştırmaya çalışan ideolojilerin özgün bir biçimidir. Cinsler arası farklılaşmanın açıklanmasında kullanılan kavramlar ataerkillik, cinsiyet rolleri ve cinsiyete dayalı sosyal iş bölümü kavramlarıdır.
Ataerkillik terminolojik anlamında erkek/baba otoritesine dayalı aile düzenini açıklayan bir kavramdır. Fakat kavram gerek aile içinde, gerekse tüm toplumda erkek üstünlüğünü/egemenliğini kapsayacak biçimde geniş anlamda da kullanılmaktadır. Gerçekten de kadının aile içinde ki konumu ile toplumsal sistem içindeki aynı sürecin uzantısı olarak ele alındığında ataerkillik kavramının bu tür geniş kullanımı kuramsal netleşmeye katkıda bulunmaktadır.

Ataerkillik kavramı farklı kuramsal yaklaşımlar tarafından farklı kuramsal çerçevelerle bütünleştirilerek kullanılmakla beraber, bütün yaklaşımların üzerinde birleştiği nokta ataerkilliğin bir toplumsal ilişkiler sistemi olduğudur. En genel anlamda ataerkillik, kadınların cinsel yaşamları, doğurganlıkları ve emek-gücü üzerinde erkek denetimini gerçekleştiren bir sistemdir. Ataerkil sistemde korunan erkek çıkarları olmakla beraber bu sistem erkeklerin iradelerinden bağımsız nesnel bir gerçeklik olarak var olmaktadır.

Ataerkillik yaklaşımı erkek üstünlüğünü/egemenliğini açıklarken sadece cinsler arası biyolojik farklara değil, üretim sürecindeki kadın-erkek etkinliği, üretim yanında savaş araçlarının denetimi gibi çeşitli faktörlerin etkisine ağırlık vererek çok değişkenli bir çözümleme geliştirmeye çalıştırmaktadır. Bu yaklaşım erkek üstünlüğünün doğal değil, toplumsal, ekonomik ve ideolojik bir sistem olarak tarihsel gelişmenin belli bir aşamasında ortaya çıkan ve koşulların değişmesiyle yok olabilecek bir olgu olduğunu ve cinslerin biyolojilerinden kaynaklandığını ileri sürüyor. Biyolojik determinizm olarak adlandırılan bu yaklaşım, cinslerin yeteneklerinin, yönelimlerinin, becerilerinin biyolojik nedenlerle farklılaştığını söyleyerek cinslerin eşitliğinden çok tamamlayıcılığından söz etmekte, böylece kadın ve erkeği farklı rollerle donatmaktadır. İslam ideolojisi de biyolojik determinizm yaklaşımının özgün bir biçimi olarak ortaya çıkmakta ve cinsler arası farklılık ve eşitsizliği doğal olduğu gerekçesi ile savunmaktadır. Biyolojik determinizm yaklaşımının cinslere verdiği roller (cinsiyet rolleri, aile-toplum, özel-kamu, ev emeği-ücretli emek, üretim-yeniden üretim gibi) ikili tanımlarla ifade edilmekte, cinsler için yaratılan farklı alanlar aynı zamanda kendi içinde bir öncelik-sonralık belirlemesini de getirmektedir.

Biyolojik determinizm yaklaşımının karşısına önce kültürel cinsiyet rolleri kavramıyla daha sonra da cinsiyete dayalı sosyal iş bölümü kavramıyla çıkılarak eleştirel bir kuramsal yaklaşım geliştirilmeye çalışılmıştır. Kültürel cinsiyet rolleri kavramı toplumsallaşma sürecinde cinslerin farklı eğitilmeleri gerçeğinden hareket ederek cinler arası eşitsizliğin nedenini toplumsallaşma sürecinde ki farklılıklar olarak ele almaktadır. Erkek egemenliğinin ataerkil sistemin sonucu olduğunu iddia eden yaklaşım ise cinsiyet rollerinin basit bir eğitim farklılığından değil, kadınların baskı altında tutulması ve ezilmesine yol açan sistemin içsel çatışmalarından doğduğunu iddia etmektedir. Ataerkil sistem yaklaşımı bu bakış açısından hareketle cinsiyet rolleri yerine cinsiyete dayalı sosyal iş bölümü kavramını kullanmaktadır.

Cinsiyete dayalı sosyal iş bölümü, tarih boyunca var olan iş bölümü türleri içinde, ekonomik, siyasal, sosyal ve ideolojik düzeylerde var olan yapısallaşmış ilişkilerle bütünleşmiş iş bölümlerinden biridir. Cinsiyete dayalı sosyal iş bölümü üretim ve yeniden üretim işlevlerinin cinslere göre ayrı alanlarda gerçekleştirilmesini ifade ederken, aynı zamanda kadın işi ve erkek işi arasında bir değer farklılaştırması da yaratmaktadır. Erkek işine üstün değer ve statü atfedilirken kadın işi için tersinin söz konusu olmasının yanı sıra bu iş bölümün aynı zaman da cinsler arası bir hiyerarşinin yaratıcısı olduğu da vurgulanmaktadır.

Cinsiyete dayalı iş bölümünün varlığı ile kadın ve erkeğin emek alanları ayrılmakla kalmamakta, erkeğin çalışma alanına giren kadını da çeşitli eşitsizlikler beklemektedir. Ev dışı çalışma yaşamında da cinsler arası iş bölümünün uzantıları olarak kadınlar için daha az sayıda ve düşük statülü iş alanları, erkeklere göre daha az ücret söz konusudur.

İslam ideolojisi cinsiyete dayalı iş bölümünü biyolojik determinizm ile savunan ve bunu daha da ileriye götürerek “ilahi yaratılış”a dayandıran bir yaklaşıma sahiptir. Böylece İslam, kadınının anne ve eş olarak geleneksel rolünü mutlak, değişmez olarak ele almaktadır.

Cinsiyete dayalı iş bölümünün ya da diğer bir deyişle geleneksel kadın rolünün toplumsal yaşamdan kadının dışlanması ile birlikte var olduğu genellikle gözlenen bir gerçekliktir. İslam ideolojisi konjonktürel olarak, aynı zaman da bazı sınırlamalar içermekle beraber, kadınların siyasal ve sosyal seferberliğine dayalı bir ideoloji olarak da ortaya çıkmaktadır. İslam ideolojisindeki bu özellik büyük ölçüde 1970’li ve 1980’li yıllarda bütün dünyada etkisini gösteren yeni muhafazakârlık/yeni sağ eğiliminin aynı tür özelliği ile çakışmaktadır. Hem yeni sağ ideoloji hem de İslam aileyi ve kadını geleneksel rolünü koruma doğrultusunda kadının siyasal ve sosyal hareketlerle özdeşleşmemektedir. İslam ideolojisi kadınların eşitliği ve özgürlüğü uğruna değil, erkek üstünlüğüne dayalı ataerkil sistemi ve bunun dayandığı cinsiyete dayalı sosyal iş bölümünü değişmelere karşı korumak için harekete geçmektedir. Kadınlar da bu ideolojinin amaçlarıyla bütünleşerek cinsiyet ayrımcılığının sürdürülmesinde etkin araçlar haline dönüşmektedir.




SONUÇ
İran'da devrim, yönetimde "demokrasi" çağrılarıyla başladı ve dünyanın ilk İslam devletinin kurulmasıyla sonuçlandı. İran toplumunu baştan sona değiştiren İran İslam Devrimi 20. yüzyılın en önemli dönüm noktalarından birisi oldu. İran Devrimi'nin en büyük nedenlerinden Rıza Pehlevi tarafından başlatılan ve oğlu Muhammed Rıza Pehlevi tarafından devam ettirilen batılılaşma çabalarına karşı muhafazakârların tepkisi, sosyal adaletsizlik ve siyasi baskılara karşı da liberal ve sol çevrelerin tepkisi olduğu söylenebilir. Devrimin nedenleri arasında İran halkının tüm zenginliğine rağmen fakir bırakılması ve son zamanlarda Şah'ın özellikle ABD'li yetkililerle fazlaca içli dışlı olması sayılabilir (beklide buda İran halkının şah döneminde neden fakir kaldığının mantıklı bir açıklaması olabilir). Aslında güç düşüncesi ve şeriat isteği mollalar tarafından güce kavuşmak için meşrutiyet döneminden beri sürüyordu. Meşrutiyet döneminde bir molla olan Fazlullah Nuri açıkça meşrutiyetçiler ile muhalefete kalkışmış meşrutiyetin "meşru" olmadığını ve Müslüman bir ülkede "meşruiyet" yani şeriat kurmanın gerekli olduğunu savunmuş mollaları ve şeriat yanlılarını meşrutiyetin aleyhine kışkırtmaya çalışmıştı. Bu baskı şiddetli bir şekilde Rıza şah döneminde de sürmüş oğlunun döneminde ise daha serbest kalmışlardı. 1902 doğumlu Humeyni, özellikle Ak devrimin ardından kadınlara oy hakkı verilmesiyle beraber ülke içindeki Batı nüfuzunu bahane ederek, Şah'ın politikalarına açıkça karşı çıktı ve İslam'ın tavizsiz bir şekilde devlet politikası olması gerektiğini belirtti. 1960'larda sürgüne gönderilen Humeyni önce Türkiye'de, sonra Irak'ta kaldı. 1978'de Saddam Hüseyin Humeyni'yi Irak'tan kovunca ABD tekeli yetinden çekinen Fransa ona sahip çıktı. Ali Shariati; Devrimin ana felsefecisi olarak kabul edilen ve İslami Marksizm tarzı düşünceler yürütmesiyle ünlenen yazar Iranın devrimden önceki resmi bayrağı. Ortasında yer alan amblem(Aslan ve Güneş), tarihi öneme sahip 2500 yıllık İran imparatorluğunun simgesidir. İran’ın devrimden sonraki bayrağı, Humeyninin emriyle şahlığın simgesi olarak düşünülen amblem kaldırılmış ve "Allah" yazısı amblem şekline getirilmiş ayrıca devrimin zafere ulaşmasının tarihi olan, İran takvimine göre 22 Bahman (11 Şubat) i simgeleyen 22 kez "Allah-u Ekber" yazısı bayrağa ilave edilmiştir.
Humeyni devrimden önce Paris'te kaldı. 1 Şubat 1979'da İran'a milyonların katıldığı bir karşılamayla dönen Humeyni, cumhurbaşkanlığına getirildi ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri olarak kaldı. Devrim sırasında ilk önce "liberal, sol ve dini gruplar" Şah'ı devirmek için birleşmiş, Şah'ın devrilmesinden sonra ise iktidara yükselen Ayetullah Humeyni, "muhalif liderleri ve grupları ortadan kaldırmış veya sindirmiştir." Devrimin oluşum sürecinde rantiyeci devlet modelinin petrol krizleri sonucunda çökmesi etkili olmuştur. Muhammed Rıza Şah'ın İran’ın gereksinimleriyle örtüşmeyen tarım politikaları kırsaldan Tahran'a göçü hızlandırmış ve büyük kentlerde siyasi İslam'a yönelen bir alt sınıf yaratmıştır. İran Devrimi'nin oluşumunda Amerika'nın İnsan Hakları Politikası ivmeyi arttırıcı bir rol oynamıştır. Aydınlar yayınladıkları açık mektuplarla demokratikleşme isteklerini belirtirken, ABD'nin de bu süreçte Şah'a baskı yapacağını düşünmekteydiler. Devrim sürecinde farklı gruplar şahı devirme amacıyla birleşmiş, İslamcılar bu süreç içinde güçlenerek devrimi bir İslam Devrimi'ne dönüştürmüş, demokrasi sloganıyla solcu, muhafazakâr, aydın grup ve halkı birleştirmişlerdir. Zafere ulaştıklarında ise diğer grupları saf dışı bırakarak muhaliflere karşı baskıcı bir yönetimi tercih etmişlerdir.













Kaynaklar
Shayegan D. (2017). “Yaralı Bilinç-Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni” (4. Baskı). (Bayrı H. Çev.) Basım Yeri: İstanbul, Metis Yayınları Yayınevi. (1989)
Vikipedi, Özgür ansiklopedi, “İslam”, Web:  https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slam 20 adresinden 20 Aralık 2016’da alınmıştır.
Biz Evde Yokuz (Ocak 2017). “İran Şahının Devrilişi Ve İslam Devrimi”, Web: http://www.bizevdeyokuz.com/iran-sahinin-devrilisi-ve-islam-devrimi/ adresinden 10 Ocak 2017’ de alınmıştır.

Üşür S. (2017), “Din Siyaset Ve Kadın (İran Devrimi)” (1. Baskı). İstanbul: Alan Yayıncılık.

Benzer Konular
Sonraki
« Sonraki Konu
Önceki Konu
Önceki Konu »